Admin Admin
Mesaj Sayısı : 156 Kayıt tarihi : 21/02/10 Nerden : Nefes Alınan Her Yerden
| Konu: Sosyalizm'in Alfabesinden Bir Kaç Alıntı! Cuma Mart 19, 2010 6:44 pm | |
| Ekmek, giyecek, konut, otomobil, radyo, gazete, ilaç, okul ve diğer her şeyi üretmek ve dağıtmak için şu iki esas unsurun bulunması gerekir: 1. Toprak, madenler, hammaddeler, makineler, fabrikalar yani iktisatçıların "üretim araçları" diye adlandırdıkları şeyler. 2. Emek . Gerekli malları meydana getirmek için güçlerini ve hünerlerini üretim araçları üzerinde ve bu araçlarla birlikte kullanan isçiler. -------------------------------------------------- Kapitalist toplumda en büyük geliri elde eden en çok çalışan değil, en fazla şeye sahip olandır. --------------------------------------------------- Kapitalist toplumda çarkları döndüren kârdır. -------------------------------------------------- İşçi, ne kadar ücret alacaktır? Ücretinin ne kadar olacağını belirleyecek şey nedir? Bu sorunun yanıtının anahtarı, işçinin satmak zorunda olduğu şeyin, bir meta olması olgusunda yatar. Onun işgücünün değeri, herhangi bir başka metada olduğu gibi, onu üretmek için toplumsal olarak: zorunlu emek zamanı miktarı ile belirlenir. Ama işçinin işgücü, kendisinin bir parçası olduğu için, işgücünün değeri, kendisinin (ve emek arzının sürekli olabilmesi zorunluluğu bakımından ailesinin) yaşayabilmesi için gerekli yiyecek, giyecek ve barınma giderlerine eşittir.
Başka bir deyişle, bir fabrika, atelye ya da maden sahibi, kırk saatlik bir işin yapılmasını istiyorsa, bu işi yapacak kimseye yasamasına yetecek ve öldüğü veya çalışamayacak kadar ihtiyarladığı zaman onun yerini alabilecek çocuklar yetiştirmesine yetebilecek bir ücret vermek zorundadır.
Demek ki işçiler, kendi işgüçleri karşılığında, ancak yaşayabilecekleri kadar bir ücret alırlar; bazı ülkelerde ise ayrıca bir radyo ya da buzdolabı ya da arasıra sinema bileti satın alabilecek bir fazlalık elde ederler. ---------------------------------------------------------- Kâr nereden geliyor?
işçiler, hammaddeyi, mamul nesne haline dönüştürmekle yeni bir servet var etmişler, yeni bir değer yaratmışlardır, işçiye ücret olarak ödenen ile işçinin hammaddeye kattığı değer arasındaki farkı, işveren kendisine alıkoyar. işte kâr buradan gelir. -------------------------------------------------------------- Artı değer:isçiye verilen ücretle, ürettiği değer arasında bir fark olması gerekir, yoksa işveren onu kiralamazdı. işçinin ücret olarak aldığı ile ürettiği metanın değeri arasındaki farka, artı-değer denir. -------------------------------------------------------------- "Serbest rekabet(serbest ekonomi, girişimcilik hakkı) teşebbüsü’’nün sonu, daha 1875 yılında görünmüştü. 1888 yılında tröstler ile tekeller, Amerikan ekonomik hayatını öylesine kıskıvrak bağlamışlardı ki, Amerika başkanı Grover Cleveland, Kongreye, bir uyarıda bulunmak gereğini duymuştu: "Biraraya gelmiş sermayenin başarısına bir göz atarsak, tröstlerin, birleşmelerin ve tekellerin varlıklarını keşfederiz, oysa vatandaş çok daha gerilerde çabalayıp durmakta, ya da demir bir ökçenin altında öldüresiye ezilmektedir. Yasaların sıkı denetimi altında ve halkın hizmetinde bulunması gereken şirketler, hızla halkın efendisi haline gelmektedir." ---------------------------- Tekel, tekelcilere amaçlarını gerçekleştirmek, yani çok büyük kârlar sağlamak olanağını hazırlıyor. Rekabetçi sanayiler, iyi zamanlarda kâr eder, kötü zamanlarda açık verir. Ama tekelci sanayiler için izlenen model farklıdır: iyi zamanlarda muazzam kârlar sağlarlar, kötü zamanlarda ise bir miktar kâr ederler. --------------------------------- TNEC raporunda tekel için söylenen sözler bunlardır. Raporda, tekelin, işçiler, hammadde üreticileri, tüketiciler ve hisse senedi sahipleri üzerindeki etkileri, kanıt olarak verilmektedir. işçiler daha da yoksullaştılar, çünkü "tekelciler, işçilere, üretkenliklerine eşit bir ücret ödemiyor lardı". Hammadde üreticileri (örneğin çiftçiler), "tekelcilerin, bazan ödedikleri düşük fiyatlar" yüzünden daha da yoksullaştılar. Tüketiciler, "tekelcilerin koydukları yüksek fiyatlar yüzünden" daha da yoksullaştılar. Öte yandan ise hisse senedi sahipleri, "tekelcilerin bu şekilde elde ettikleri gereğinden fazla yüksek kârlar"dan dolayı, daha da zengin oldular ---------------------------------------- Ne zaman kudret ve servetin birkaç elde tehlikeli bir bi- çimde toplandığı öne sürülse, Büyük İs Çevrelerinin savunucuları, manzaranın çizildiği kadar karanlık olmadığını öne sürerler. Bunlar, kârların gereksiz şekilde yüksek olması halinde bile, bu kârların, küçük bir gruba değil, milyonlarca insana dağıtıldığını savlmurlar. Bunlar, hisse senetlerinin geniş bir kitleye dağıtıldığını ve dev tekelci şirketlerin hisse senetlerinin, yalnız Bay Kodamanda değil, Tom’da, Dick’te, Harry’de ve milyonlarca başka küçük insanlarda bulunduğunu ileri sürerler. Bu, akla yatkın bir kanıttır ve pek çok kişiyi aldatır. Ancak, Amerikan sanayiine "halkın" sahip olduğu savı, boş laftır. Herhangi bir şirkette, hisse senedi sahiplerinin sayısı büyük olabilir. Ama bu, önemli değildir. Asıl önemli olan kaç kişinin ne kadar hisse senedine sahip olduğudur. Ve gene önemli olan, kârın ortaklar arasında nasıl bölüsüldüğüdür. Bu rakamları gördüğümüzde, bir bütün olarak "halkın" Amerikan sanayiinde mikroskobik bir hisseye sahip olduğu anlaşılır; oysa bir avuç Kodaman onun büyük bir kısmına sahiptir, korkunç kârları cebe indirmektedir. -------------------------------------------- sistemde, bizim bunalım ve depresyon dediğimiz dönemsel çöküşlerdir. Kâr sağlamak için, kapitalist, işçilerine olabildiğince az ödeme yapmak zorundadır. Ürünlerini satmak için, kapitalist, işçilerine olabildiğince çok ödeme yapmak zorundadır. İkisini birden yapamaz. Düşük ücret yüksek kâr sağlar, ama aynı zamanda mal talebini azalttığı için kârı olanaksız hale getirir. Çözümlenemez bir çelişki. Kapitalist sistem çerçevesi içinde çıkar yol yoktur. Depresyon kaçınılmazdır. ------------------------------------ Tanınmış ingiliz iktisatçısı J. M. Keynes’e göre, "Eldeki kanıtlar, tam veya hatta tama yaklaşan istihdamın ender görülen ve kısa süreli bir durum olduğunu gösteriyordu." Gene de kapitalist sistemin iş sağlayabileceği yalnız tek yol vardı. Kapitalizmi kötürümleştiren kusurların, yani düşük tüketim ve aşırı üretimin giderilebileceği tek yol vardı. Tepede sallanan aşırı üretim korkusundan kurtulmanın, üretilen her şeyi kârla satabilmenin tek yolu vardı. Kapitalizmin öldürücü hastalığı olan bunalım ve depresyonu tedavi etmenin tek yolu vardı: SAVAŞ. 1929’dan sonra, kapitalist sistemin, insanlara tam istihdam, malzeme, makine ve para sağlamak için, ancak bir savaş hazırlığı ve girişimi ile, işlemesine devam edebileceği görüldü. ------------------------------------ Sanayicilerin mal üretme güçleri, yurttaşların tüketim güçlerinden daha büyük bir hızla artıyordu. Bu, onları, mallarını anayurdun dışında satmak zorunda bırakıyordu. Üretim fazlasını emebilecek yabancı pazarlar bulmak zorundaydılar. Bunları nereden bulacaklardı? Bu soruya verilebilecek tek bir karşılık vardı: sömürgelerde. -------------------------- mevcut mülkiyet ilişkisinin -azınlığın bu denli yararına, çoğunluğun bu denli zararına olan bu mülkiyet ilişkisinin- devamını sağlamak için bir yöntem bulunması gerekir. Zengin azınlığın, emekçi çoğunluk üzerinde, toplumsal ve ekonomik egemenliğinin sürüp gitmesini sağlayacak güce sahip bir kurumun varlığı zorunludur. Böyle bir kurum vardır: bu, devlettir. Kapitalist sınıfın işçi sınıfı üzerinde egemenlik kurmasını sağlayan bu özel mülkiyet ilişkilerini korumak ve sürdürmek devletin işlevidir.
Devletin, sınıflar üstü olduğuna .hükümetin zengin yoksul, yüksek alçak bütün halkı temsil ettiğine. inanmaya iteleniyoruz. Ama aslında, kapitalist toplum, özel mülkiyete dayandığından, özel mülkiyete karşı yapılacak her davranış, gereğinde şiddet kullanmaya kadar varan devletin direnciyle karşılaşacaktır. ------------------------------------------------------------------ (Oy kullanılma gerekliliği ve nasıl kullanılması gerektiği buradan anlatılabilir) Birleşik Devletler’deki gibi bir demokraside halkın, oylarıyla kendi adaylarını iş başına getirdiği doğrudur. Demokrat X ile Cumhuriyetçi Y arasında bir seçme yapma hakları vardır. Ama bu, hiç bir zaman sınıf mücadelesinin bu yanında ya da öteki yanında yer alan bir adayın seçimi değildir. Ana partilerin adayları arasında özel mülkiyet ilişkileri sistemi konusunda çok az temel davranış farkı vardır. Bu ayrılıklar da hep ayrıntılar konusundadır; hemen hiç birisi, temel sorunlarla ilgili değildir. İsin aslı aranırsa, işçiler için Demokrat X ya da Cumhuriyetçi Y arasında bir seçim yapmak, kapitalist sınıfın hangi özel temsilcisinin, Kongrede, kapitalist sınıfın yarar ına yasalar yapacağı konusunda bir seçim yapma özgürlüğünden başka bir şey değildir ---------------------------------------------------------------------- (Dünyada dış borcu en fazla olan ülke(dünya bankasına)nin Amerika olduğu doğrultuda, hükümetin büyük tekellerin birer maşası olarak kullanılmaması için hiçbir gerekçe yoktur! Her şeyi Amerika mı yapıyor yoksa düzenli ordusu bulunan bir Amerika etiketinin arkasına saklanan dev emperyalist tekeller mi?) Birleşik Devletler Hükümetinin efendileri, Birleşik Devletler kapitalistleri ve imalâtçılarıdır." ---------------------------------------------------------------------------- (Devrim öncülüğünün işçi sınıfınını oup olmaması meselesi ve işçi sınıfının devrim içersindeki rolü !!!) Ütopyacıların saflıkları şuradaydı ki, planlarını gerçekleştirmek için başvurdukları gruplar, çıkarları, düzeni değiştirmek şöyle dursun, onu olduğu gibi korumakta yatan gruplardı. İsçi sınıfının girişeceği politik ve ekonomik hareketleri kabul etmemekle, yeni topluma işçilerin sınıf olarak örgütlenmesi ile değil bütün insanların iyi niyeti ve anlayışlılığı ile ulaşılacağında diretmekle toplumdaki etkin güçler konusunda da aynı yanlış anlayışı gösteriyorlardı.
Marx, sosyalizmi, bir ütopya olmaktan çıkartıp, bilim haline getirdi. Yetkin bir toplumsal düzenin düşsel seması yerine, ayakları yerde bir toplumsal ilerleme teorisi getirmiştir; toplumun değiştirilmesi için, üst sınıfın merhametine, iyi niyetine ve anlayışına sığınmak yerine, işçi sınıfının kendi kendisini kurtarmasına ve yeni düzenin mimarı olmasına bel bağlamıştır.
En son Admin tarafından Perş. Mart 25, 2010 7:14 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
|
kıvanç
Mesaj Sayısı : 20 Kayıt tarihi : 24/02/10 Nerden : yıldızların altından
| Konu: Sosyalizm'in Alfabesinden Bir Kaç Alıntı! Perş. Mart 25, 2010 2:51 pm | |
| bir fabrika, atelye ya da maden sahibi, kırk saatlik bir işin yapılmasını istiyorsa, bu işi yapacak kimseye yasamasına yetecek ve öldüğü veya çalışamayacak kadar ihtiyarladığı zaman onun yerini alabilecek çocuklar yetiştirmesine yetebilecek bir ücret vermek zorundadır.
işveren, işçiye sekiz saatlik çalışması ile yarattığı ürünün karşılığını ödemez, sekiz saat çalışması için para verir, işçi, bütün işgünü -diyelim sekiz saat- süresince, işgücünü satar. Şimdi varsayalım ki işçinin aldığı ücretin değerini üretmek için gerekli zaman, dört saattir, işçi, bu dört saatin sonunda, işi bırakıp evine gitmez. Gidemez, çünkü onu sekiz saat çalışması için kiralamışlardır. Böylece dört saat daha çalışmaya devam eder. Ve bu dört saat süresince kendisi için değil, işveren için çalışır. Emeğinin bir kısmı ödenmiş emektir; öteki kısmı ödenmemiş emektir, işte işverenin kârı, bu ödenmemiş emekten gelir
Rekabet, teoriye göre, güzel bir şeydi. Ama kapitalistler, uygulamanın, teoriye uygun düşmediğini gördüler. Rekabetin kârı azalttığım, birleşmenin ise kârı artırdığını gördüler. Amaçları kâr olduğuna göre, rekabete ne gerek vardı? Birleşmek, onların açısından, çok daha iyiydi.
Düşük ücret yüksek kâr sağlar, ama aynı zamanda mal talebini azalttığı için kârı olanaksız hale getirir. | |
|